Fotoğraflarla Çukurcuma Semti – İstanbul
Dünyanın dört bir yanından gelen antikacı ve sanatçıların ilgi odağı haline gelen Çukurcuma, yine de popülerliğe direnerek “dünya işlerinden uzak” tavrını sürdürüyor. Yaşam sakin, ticaret ise neredeyse bir hobi burada.
İstanbul’un kalabalık ana caddelerinden kaçıp ara sokaklarından yolunuzu bulmaya çalışanlardansanız, Çukurcuma süpriziyle karşılaşmışsınızdır kuşkusuz. Galatasaray’dan Sıraselviler’e kadar İstiklal Caddesi’ne paralel ilerlediyseniz Fransız, İtalyan ve Rum mimarisi fonunda Akdeniz’in iyot kokusunu hissettiren bu semtten geçmişsinizdir belki, farkında olmadan. Çukurcuma; Cihangir, Tophane ve İstiklal Caddesi ile çevrelenmiş, İstiklal’e Sıraselviler’den itibaren paralel giden bir cadde ile bu caddeyi kesen dört yokuş sokaktan ibaret aslında. Semt, yayıldığı bu küçük alanın ötesinde dar sokakları, tarihi mimari yapıları, antikacıları, modacıları, tasarımcıları ve sanat galerileriyle mahalle havasında bohem bir atmosfere sahip.
Çukurcuma adı, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra ilk Cuma namazını bu çukur bölgede kılmasından geliyor. 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılan Çukurcuma Camii, 17. yüzyıldan kalma Ağa Hamamı, 18. yüzyılda inşa edilen Ömer Ağa Çeşmesi, yine 18. yüzyıldan itibaren Pera bölgesine yerleştirilen büyükelçilikler dolayısıyla burada inşa edilmiş Yunan, İngiliz ve İtalyan sefaretlerinin binaları ile dini yapıları, semtteki antikacıların sergiledikleri yıllar öncesine uzanan eşyalara dekor oluşturuyor adeta.
Bölgenin en meşhur ve belki de en korunmuş tarihi taş binaları Faik Paşa Caddesi’nde bulunuyor. Eskiden daha çok Levantenlerin yaşadığı bu sokak, adını 1800’lü yıllarda İstanbul’da yaşamış Francesco della Suda isimli İtalyan bir eczacıdan almış. O zamanlar İstiklal Caddesi üstünde Grand Pharmacie della Suda adlı bir eczanesi olan Della Suda’ya, Osmanlı’ya yaptığı hizmetlerden dolayı ‘Paşa’ unvanı verilmiş ve adı da Della Suda yerine Faik Paşa olmuş. Yokuşun bir tarafında 1800’lerin sonuna ait İtalyan mimarisine özgü taş işlemelerle sıralanan süslü görkemli binalarda dönemin zenginleri; bu binaların hemen karşısındaki daha yalın ve mütevazı yapılarda ise varlıklı kişilerin hizmetkarları yaşarmış.
Galatasaray Hamamı’nın köşesinden başlayıp Çukurcuma Camii’ne kadar olan bölgede yer alan “sıradışı esnafları” ziyaret ederken, sokakların arasından gözünüze çarpan Galata Kulesi silueti de sizi yalnız bırakmıyor. Mimar Aslıhan Kendiroğlu, mağazasını üç yıl önce açmış Çukurcuma’da. Kendisi, yıllardır her hafta buraya gelip mağazalarda keşif gezileri düzenlermiş. “Adeta zamanda yolculuğa çıkıyordum” diyor Aslıhan Hanım. Evinde biriktirdiği eski eşyaları değerlendirmek amacıyla eski eşya, antika ticaretine başlamış burada. Başlangıçta sattığı eşyalar ile kurduğu gönül bağı onu oldukça zorlamış ama malum ekonomik kriz “satmaya kıyamama” hissiyatını da ortadan kaldırmış. Mağazasında, 1930’lardan kalma eski bir gelinlikten cam vazolara, aynalardan sehpalara, koltuklardan masalara kadar, bir evi veya ofisi dekore edebilmek için gerekli her türlü eski eşya ve aksesuar mevcut.
Çukurcuma’nın, son yıllarda gezi rehberi niteliğindeki birçok yabancı kitap ve dergide yer alması, dünyanın her yerinden müşterileri de buraya çeker olmuş. New York’daki Soho ile kıyaslanması da bölgenin yurtdışında bilinirliliğinin artmasında önemli bir etken. Galata Port projesinin ileride hayata geçmesi de Çukurcuma’daki hareketliliği arttıracak diye umuluyor.
Faik Paşa yokuşunun başında bulunan, restore edilmiş bir mağazanın sahibi, burayı kendisine mesken edinmiş genç bir Yeni Zellandalı iç mimar; Christopher Malcolm Hall. 17 yaşında ülkesinden ayrılıp Roma’da eğitim görmüş; Paris, Londra, Atina günlerinden sonra İstanbul’u ilk gördüğünde bir gün burada yaşamanın güzel olacağını düşünmüş. Düşündüğünü de yapmış 2000 yılında İstanbul’a yerleşerek. 2 yıl önce de Çukurcuma’da mimarlık ofisi ve antika eşyaların satıldığı dekorasyon ve tasarım mağazasını açmış. “Çukurcuma klasik ve çağdaşın mükemmel bir birleşimi, İstanbul’un eski küçük bir cebi burası ve kendine has eksantrik dokusuyla beni etkiliyor. Çukucuma bir moda akımı değil ve hiçbir zaman olmamalı, buradan faydalanmak isteyenler semtin ruhunu anlamalılar” diyor Christopher Hall. Dünyanın dört bir yanından gelen müşterilerini de antikalar aracılığıyla semtle buluşturuyor.
Faik Paşa Caddesi’nde antikacılık yapan ve burada doğup büyümüş olan Mehmet Akyıldız’ın anlattıklarına kulak veriyoruz: “70’li yıllarda burada yaşayanların neredeyse %98’i yabancı uyruklu vatandaşlarımızdı. Sokakta pek Türkçe duyamazdınız. Burada yaşayanlar birbirine selam vermeden geçmezdi. Bugünkü hali de güzel ama o günlerin naifliğini tercih ederdim”.
Mehmet Bey’in çocukluğunda, burada antikacılar değil eskiciler varmış, hatta Çukurcuma Caddesi bugünkü balık pazarı misali kasapların sıralandığı bir bölgeymiş. Akyıldız, eskicilerdeki eşyaları seyrederek, onlarla oynayarak büyümüş ve sonrasında da bu mesleğin içinde bulmuş kendisini. 1940’li ve 50’li yıllardaki uçak maketleri özel ilgi alanını oluşturuyor ve dükkanından içeri adımınızı atar atmaz sizleri tavanda asılı uçak maketleri karşılıyor.
Tekstil tasarımcısı Mine Kerse ise 7 yıldır kendi dükkanında çanta, şapka ve elbise tasarımı yapıyor. Marka ve prestij takıntısı olmayanlara hizmet verdiğini de özellikle vurguluyor; “Ortaokuldan beri sürekli buralarda dolaşırdım, Gördüklerimi sindirmek için Gezi Parkı’na gider, banklarda oturur, hayaller kurardım. Sonunda buranın bir parçası oldum. Çukurcuma, yaşayan bir mahalle aslında. Hava güzel olduğunda dükkan sahipleri ve çalışanlar hep beraber kapı önlerinde buluşup çay kahve eşliğinde sohbetler ediyoruz.”
Tüm mekanları tek tek saymak oldukça güç, ama rastgele kapısını çaldığımız antikacılar, resim sergileriyle İstanbullu sanatseverlerin önemli durağı olan galeriler, 70’li ve 80 li yıların pop-art ürünlerini sunan özel dükkanlar, sizi sanat ve tarihle bezenmiş ruhlarıyla içine çekiyor.
Çukurcuma’nın zamandan bağımsız dekorunda yaşam sakin, kalabalıktan uzak, ticaret ise neredeyse keyif olsun diye yapılıyor bu “mahallede”…
Yazı – Fotoğraflar: Ufuk Sarışen